Filistinlilerin, İranlıların, Orta Doğu’nun mazlumlarının yaşadıklarında sorumluluk payımız var mı? Filistin’de her gün onlarca sivil öldürülüyor. İran devletinin hatalarına, suçlarına rağmen, İran halkının hukuk dışı bir saldırı altında yalnızlaştığını görüyoruz. ABD’nin saldırısına karşı Dış İşleri Bakanlığımızın açıklaması Meksika’nın açıklamasının gerisinde. Orta Doğu’nun hiçbir ülkesi ABD’yi kınama açıklaması yapmadı, yapamıyor.
Antalya’da bu tür ulusal ve uluslararası konular bazen “büyüklerimizin” konusu olarak görülür. “Turizm şehriyiz, ciddi konularla can sıkmamalı, risk almamalıyız” düşüncesi de var. Oysa İspanya, Meksika, Güney Afrika da turizm ülkeleri, değil mi?
Gerçek (truth anlamında) özgürleştirir sözünü, bilmek özgürleştirir diye çevirelim. Var olmak, özgürleşmek için ve sorumluluk gereği anlamaya, bilmeye çalışmalı, tartışmalıyız. Bunun için Antalya3t’de hepimiz tarihe küçük bir not eklemeye çalışalım.
Büyük savaşların ekonomik açıklaması
Tarih tek boyutlu değil, teknoloji, ekonomi, toplum, siyaset, ideoloji, askeri güç, jeopolitik her biri bazen koşut, bazen farklı dinamiklerle rol oynar. Durumu ve gidişi açıklamak için her birine hakim olmak gerekir ki, kişileri aşan, kurumlar gerektiren bir iştir.
Teknoloji değiştiğinde güç kayması (power shift) yaşanır, yeni teknolojide öncü güç egemen olur. Endüstri 4.0 kavramıyla yapılan açıklamayı sadeleştirelim. Düşük teknolojinin lideri İngiltere oldu, egemenlik için Fransa’yla rekabet için, diğerleriyle üstünlüğünü kabul ettirmek için savaştı. Orta teknolojinin lideri ABD oldu, ekonomik üstünlük için değil, üstünlüğünün kabul edilmesi için Almanya, Japonya, Rusya ile savaştı. Yüksek teknolojinin lideri Çin gibi görünüyor, ABD rekabet için Çin’le, üstünlüğünü yitirmemek için bütün cephelerde savaşıyor.
Büyük savaşlar ve Thucydides tuzağı
G. Allison, savaşı büyük güçlerin birisinden çok, onun yanındaki ülkelerin çıkardığını yazıyor. K. Kore’den bekliyordu, İsrail öne geçti. İsrail’in ABD ve Avrupa üzerindeki etkisi çok konuşulmaz, ama önemlidir.
Büyük savaşların toplumsal kökeni
Büyük teknolojik değişim sürecinde eşitsizlik artar, geride kalan ülkeler, toplumlar, sınıflar, sektörler, insanlar mutsuzlaşır. Ekonomik, sosyal ve politik değişim bilgi ve iletişim sistemini de etkisi altına alır. Mutsuz insanlar, suçlu arar, kolay çözümlere inanır.
Değişim dönemlerinde, ülkelerin içinde ve uluslararası alandaki kurumlar zayıflar, hatta işlevlerini yitirirler, güven azalır, “akıl çağı”ndan “duygu çağı”na geçilir (post-truth, gerçek ötesini belki böyle ifade etmek daha iyi olur). Mutsuz ve öfkeli toplumun, sınıfların hoşlandığı sahte bilgi, gerçek ötesi düşünceler yaygınlaşır.
Büyük savaşların siyasi kökeni
Teknolojik değişim eşitsizliği artırır, ekonomik ve sosyal kutuplaşma siyasete yansır. Belirsizlik ve endişe kitleleri güçlü görünen liderlere yönlendirir. Mutsuz insanlar öfkeli, radikal söylemlerden hoşlanır. Bu gereksinimi karşılayan liderler de güç gösterisinden hoşlanırlar.
Teknolojik değişimde öne çıkan ülkelerin yöneticileri ve geride kalan ülkelerin yöneticileri içeride ve dışarıda güçlerini artırmak ister. Bu aşamada özellikle askeri-sınai, askeri-teknolojik sınıf öne çıkar. Bazı devletler zaten güvenlik devletidir, daha fazla güvenlikçi olur. Sanayi ve refah devletleri de güvenlik devleti moduna geçerler.
Büyük savaşlar- yoksulların savaşı
Tarihte zengin ülkeler paralı askerler kullanmışlardır. Günümüzde hem paralı asker kullanımı hem de vekalet savaşları yaygındır. Buna yeni teknolojilerin asimetrik gücü eklenmiştir. Böylece ABD, İngiltere gibi ülkeler can kaybı yaşamadan savaşabilmekte, bu da savaş arzularını artırmaktadır. Rusya, Ukrayna ve diğer örneklerde savaşların genellikle yoksullar arasında olduğunu görebiliyoruz.
Büyük savaşlarda sağ duyunun, bilginin yitirilmesi-ek faktörler
Kişiler, liderler hata yaptığında kurumlar ve toplumlar önleyici rol oynar. Toplumlar hata yaptığında toplumu uyarabilen bilgeler, aydınların rolü önemli olabilir.
Kriz dönemlerinde, duygu, gerçek-ötesi, hamaset egemenliğinde kurumlar da zayıflamaktadır. Üniversiteler ve medya, piyasanın ve egemen sınıfların etkisi altında geleneksel rollerini yitirmektedir. Geleneksel medyada tekelleşme ve sosyal medya, toplumların bilgilenmesini, ortak veya kollektif aklın, sağduyunun oluşmasını engellemektedir. “Duygu çağı’nda veya gerçek ötesinde düşünce özgürlüğü her anlamda azalmaktadır. Kişinin yerini kitle, bireyin yerini alt ve üst kimlikler almakta, sürü psikolojisi yaygınlaşmaktadır.
Bu süreç herkesi, hepimizi etkisi altına almakta, bilginin, toplumsalın yitimi herkesi işlevsizleştirmekte, sorumsuzlaştırmaktadır. Küresel ölçekte bağımsız medya ağlarının, think tank veya araştırma-bilgi kurumlarının yokluğunun sonuçlarını yaşıyoruz.
İran Savaşı ve Ekonomi
İsrail-İran savaşı ilk aşamada diğer ülkelere yayılmadığı için dünya ekonomisini çok etkilemedi, petrol fiyatında artış sınırlı kaldı. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma kararı yeni bir aşama. Petrol fiyatı 120-130 dolar düzeyine çıkarsa ABD’de enflasyonun %5-6’ya yükseleceği hesaplanmaktadır. Trump yönetimi bunu önlemeye çalışacaktır. Savaşın enerji krizine dönüşmesi Avrupa ülkelerini, dünya ekonomisini de etkileyecektir. Durgunluk, enflasyon, tahvil fiyatları, ABD dolarında oynaklık finansal riskleri artıracaktır. Bu risklerin ortaya çıkması istenmeyecek, kontrollü kaos stratejisinin sürdürülmesine çalışılacaktır.
Türkiye ve enerji ithalatçısı gelişen ekonomiler için enflasyon, cari açık, dış borç etkisi çok ağır olabilir. İlk dört ayda cari açığımız 20 milyar dolara yükseldi. İran ile dış ticaretimiz dengeli ve toplamda 5,5-6 milyar dolar civarında. Ancak, İran, İsrail, Körfez Ülkeleriyle ticaret, turizmin etkilenmesi, sermaye girişlerinin etkilenmesi derken, maliyet öngörülmedik düzeye gelebilir. Enerji ithalatımız geçen yıl 65 milyar dolar oldu ve büyük kısmı petrol. Petrol fiyatındaki %10 artış, ithalatımızı yaklaşık 5 milyar dolar, %70 artış 35 milyar dolar artırmaktadır. Savaşın büyümesi ve yayılması dış ticaret ve bu fiyat etkisiyle cari açığımızı rekor düzeye çıkarabilir. TCMB rezervi yeterli değil, net rezerv 55, swap hariç rezerv 35 milyar dolar. Mart ayı sonrasındaki rezerv kaybının bir kısmı telafi edildi, ama cari açık, altın ithalatı artarken, sermaye girişleri halen güven vermiyor. Bu durumda fiyat artışları, kur artışlarıyla cari dengeyi korumak kaçınılmaz olur, enflasyonu konuşmaya sıra gelmez.
Türkiye, içerideki sorunlarını artırmak yerine, önceliği demokrasiyi, ekonomiyi ve küresel politikasını güçlendirmeye vermelidir.
Şimdi, başlangıçtaki soruya dönelim. Bu duruma gelinmesinden, Filistin’de, İran’da olanlardan sorumlu muyuz? Evet, sorumluyuz.
Orta Doğu’nun “Büyük Oyun”unda herkesin suçu var
Türkiye-ABD anlaşması 1948’de başlamıştır. Ondan sonrasını halen tam bilmiyoruz. Yine de Türkiye’nin, Orta Doğu’da, Asya’da, Afrika’da olup bitenlerde sorumluluğa sahip olduğunu biliyoruz.
Orta Doğu’nun yakın tarihinde İsrail de belirleyicidir. İsrail, Avrupa yönetimlerini değiştirmeye 1990’larda başladı, Anglosakson ittifakıyla birlikte Almanya, Fransa ve diğer kıta Avrupası ülkelerini etkisizleştirdiler. Rusya’nın Polonya, Romanya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ukrayna ile kuşatılması 20 yıl sürdü. Rusya zayıflatılırken Orta Doğu’da önce İran görevini yaptı, sonra Saddam görevini yaptı, Suudi Arabistan ve El Kaide görevini yaptı, İŞİD görevini yaptı ve yapmakta, Mısır, sonra Hamas görevini yaptı, HTŞ görevini yaptı, yapmakta.
Çağdaş demokrasinin yitirilmesi ortak temel sorundur
Dünyada demokrasi kurumlarının yetersiz kaldığı, demokrasinin yeniden tanımlanmasına ve kurumsal olarak güçlendirilmesine gereksinim olduğu ortada. ABD’de, Avrupa’da, hatta İsrail’de demokrasinin zayıflaması küresel kaos politikasının önünü iyice açtı. ABD’de Trump, Savunma Bakanı Hegseth ve benzerleri çağdaş demokrasilerde seçilebilecek ve büyük sorumluluklar alabilecek kişiler değil. Kriz ve İsrail etkisi bunu da yaptı.
Doğu’da ise zaten demokrasi yok. Demokrasi olmayan her ülke-devlet yapısal olarak zayıftır ve bağımsız kalamamaktadır. İran, Rusya ve Çin, kurulmaya çalışılan küresel Anglosakson + İsrail İmparatorluğu karşısında henüz düşmemiş kaleler gibi, ama masum değiller, üçü de otoriter rejim, meşruiyetleri zayıf ve tartışmalı. Otoriter rejimler kaynaklarının büyük bölümünü kendi halklarını denetim altında tutmaya harcıyorlar. Tarihten ders alıp, ulusal ve uluslararası demokrasiye ve soft power olmaya çaba harcasalardı, ulusal güvenlik bakımından daha güçlü olabilirlerdi.
Öyle görünüyor ki tarih bir kez daha tekrarlanacaktır, Anglosakson + İsrail egemenliği zirveye çıksa da yumuşak güç kaybıyla askeri güç dışındaki unsurları kalmayacağı için uzun sürmeyecektir.
Emperyalizmin, güç ve şiddet savunucularının çıkmaz sokağına karşı en güçlü silah küresel adalet ve demokrasi mücadelesidir. Yerel, ulusal ve küresel demokrasi birbirine bağlıdır. ABD’deki, Türkiye’deki, Antalya’daki bir insanın haklarıyla, Filistinlilerin veya İranlıların hakları birbirine çok bağlı. Olup biten her şeyde New York, Londra, Hayfa’da, Tahran’da, Antalya’da veya başka yerde, yalnızca gündelik yaşamıyla meşgul her insanın sorumluluğu var.