Toplumları bazen hiç erişemeyeceğini düşündüğü büyük hedeflere tesadüflerin götürdüğü tarihte hiç görülmedi.
Gelişmiş sanayi ülkeleri tesadüfler yerine akılcı yönetimleri tercih ettiler. Bu yüzden sömürge dönemleri hariç zenginlik yarattılar ve refahlarını arttırdılar.
Biz ise bu dünyaya geldiğimden bu yana bocalayıp duruyoruz.
Milli gelir artıyor ama halk yoksullaşıyor.
Enflasyon ise kronik sorun.
Dönem dönem kısmi rahatlamalar yaşansa da uzun yıllar geniş halk kitleleri sıkıntı içinde yaşadı ve hala da yaşamaya devam ediyor.
Başbakanlığı döneminde Süleyman Demirel Türkiye’nin dünyanın 17’ini büyük ekonomisi olduğunu göğsünü gere gere ilan etmişti.
Aradan kaç yıl geçti siz hesaplayın hala dünyanın en büyük 17’inci ekonomisi olduğumuz söyleniyor.
Demek epey ilerleme kaydetmişiz.
Bunca yatırımdan, yeni yeni özellikle de savunma sanayideki gelişmelerden, turizm gelirlerinin artışlarından, yüksek ihracat rakamlarından, yeni havalimanlarından, yeni yeni şehir hastanelerinden, köprülerden, tünellerden, raylı sistemlerden, üniversite sayısının bilmem kaça yükseltilmesinden hemen her gün övgüyle bahsediliyor ama halkın alım gücü bir türlü artışa geçemiyor.
Adliye binaları barok tarzında mimarilerle değiştiriliyor ama en büyük şikâyet adalet.
Kişi başına düşen milli gelirin 17 bin doları aştığı bildiriliyor kamuoyuna ama halk haliyle soruyor:
“Peki biz niye büyüyemiyoruz”
Tuhaf değil mi?
Sendikaların büyük bölümü sarı renkte, kulakları bir radar gibi yükseklerden gelecek yerlere çevrilmiş durumda.
Halk örgütsüz ve hakkını arayacak bir platforma sahip değil. Önce öfkeleniyor ama sonra ne verirlerse onunla yetinmeye çalışıyor.
Aslında size söyleyeyim mi, sorunun nedeni çok açık.
Yaygın ve şeffaf demokrasi, insan hakları ve örgütlü, hakkını hukuk zemininde arayabilen eğitimi önemseyen ve neler olup bittiğini algılayıp kafa yorana izin veren bir sistemden geçiyor.
Bizim kırk elli yıldır bocalamamızın nedeni bu.
Kendi geleceğini sağlıklı inşa edemeyen toplumların da gideceği başka yer yok.
Ünlü Rus yazarı Tolstoy ne diyor:
“Başkasının arkasından giden kendi yolunu kaybeder.”