Aklı ilginç fikirler üreten, ağır sorunlara bağırıp çağırmadan, öfkelenmeden çözüm öneren sağduyulu yurtsever bir arkadaşım var.
Hani şimdi acı ekonomik süreçten geçiyor, enflasyon düşmek yerine artıyor, halk geçim sıkıntısı içinde debelenip duruyor ya, rahatlatıcı ve kalıcı bir önerisi olur mu diye ona sorayım bari dedim.
Aradım.
Dedim ki:
“Arkadaş bu böyle gitmiyor. Bak, enflasyon düşmek yerine patladı. İki yıldır direksiyonda olan ekonomi yönetimi insanları bir türlü rahatlatamıyor. Açlık sınırı dört kişilik bir aile için 30 bin 102 TL, yoksulluk sınırı ise 92 bin 757 TL olmuş. 4 milyon 87 bin 785 haneye elektrik tüketim desteği veriliyor. 4,5 milyon kişiye gıda yardımı yapılıyor. Döviz kurları iki yılda yüzde yüze yakın artmış…”
Sessizce dinlerken devam ettim:
“Emekli geçinemiyor, çalışanların maaşları çarşı pazara yetmiyor, kiralar uçmuş gitmiş, akaryakıt fiyatları sürekli artıyor, çocuklar yeterince beslenemiyor, millet ucuz et kuyruğuna giriyor, pazarlar da atık toplayanlar var…”
Sözümü kesti:
“Senin söylediklerini zaten herkes biliyor ve ifade ediyor. Sosyal medyada bir yığın dertli videolar var.”
“Peki” dedim, “Bu işin kökünü kurutmak için bir çözüm önerin olabilir mi?”
“Olmaz mı” diye devam etti:
“Bak her yere kayyım atanıyor değil mi?
“Evet”
“Niye atanıyor?”
“İşlerini iyi yürütemedikleri için. Ama bir kısmı da siyasi…”
“İşte çözüm burada.”
Neymiş o?
“Ülkemiz de kabaca 31 milyon konut var değil mi. 27 milyona yakın hane halkına sahibiz. Yani büyük bir aileyiz. Bir gemideyiz batıp hep birlikte ölelim mi. Onun için bu geminin mutlaka yüzdürülmesi gerekir.”
“Hadi” diye sözünü kestim:
“Varsa çözümün söyle de bu illetten kurtulalım”
Şunu önerdi:
“Geçim sıkıntısı yaşayanlar tespit edilsin evlerine kayyım atansın. Olmayan gelirlerimizi onlar idare etsin.”