ATB Meclisi (1)

Ticaret borsaları, ekonominin tansiyon ve nabız ölçüm noktalarıdır. Çünkü bunlar, bir ayakları tarla başta olmak üzere üretim alanına, diğer ayakları pazara basan örgütlenmelerdir. Buralarda açıklanan veriler, gidişatı göstermesi bakımından önemlidir. Dikkate alan olursa, dile getirilen sorunlar ekonomi için birer erken uyarıdır.

Antalya Ticaret Borsası (ATB) Meclisi’nin kasım ayı olağan toplantısını izledim. Hava samimi, konuşmalar renkliydi. Pek çok konuda bilgilendim.

26 Kasım’da yapılan toplantı, ATB Meclis Başkanı Erdoğan Ekinci’nin kısa konuşmasıyla başladı. Yönetimin bir aylık çalışması anlatıldı. ATB Yönetim Kurulu Başkan Vekili Halil Bülbül, yönetimin tarım, ülke ve kent ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Halil Bülbül sivri dille ifade etmese de verdiği bilgilere göre genel durum iç açıcı değil, Antalya için hiç değil.

Tarımsal girdi maliyetlerindeki artış, son üç yılın en yükseği. Antalya borcuna sadık olma özelliğini korumuş ama borcunu borçlanarak, yani kredi kullanarak ödemiş.

Türkiye’nin toplam ihracatı artarken Antalya’nın ihracatı azalmış. Türkiye’nin toplam tarım ve gıda ürünleri ihracatı azalmış, ama bu ürünlerin Antalya’dan ihracatındaki azalma ülke ortalamasının üç katına varmış.

İhracattaki azalmada, TL’nin aşırı değerlenmesi nedeniyle maliyetlerdeki artışın etkili olduğu da söylendi. Meclis Başkanı Ekinci ‘‘Adamlar ne yapsın? Enflasyonu düşürmek için kaç yıldır uğraşıyorlar işte. Bir program uyguluyorlar. Altta kalanın canı çıksın, deniyor artık’’ dedi.

Bana göre, 2026-2028 dönemini kapsayan orta vadeli program (OVP) için çok yerinde bir yorum oldu ‘‘Altta kalanın canı çıksın programı’’ diye not aldım.

Bülbül’ün konuşmasından sonra ATB Meslek Komiteleri sözcüleri kendi alanlarıyla ilgili bilgiler verdi, diğer üyelerin sorularını yanıtladı.

Hububat ve Ürünleri Meslek Komitesi Sözcüsü Nuri Büyükçelebi, ABD Tarım Bakanlığı’nın Türkiye Tahıllar Raporu’ndaki verileri anlattı, buğdayda 7 milyon ton açık öngörüldüğünü söyledi. Bu noktada da sorular geldi. Büyükçelebi buğday üretimindeki temel sorunun tohumda olduğunu belirterek şunları söyledi:

‘‘Biz ne yapıyoruz? Bu yılki üretimden eleme ile tohumluk ayırıyoruz. Verim de, ürün kalitesi de düşüyor. Türkiye’nin buğday ihtiyacı kabaca 25 milyon ton. Sertifikalı tohum kullanılması halinde verim artar, üretimimiz bu miktara rahat çıkar. Protein değeri de yüksek olur. Sertifikalı tohum kullanımının teşvik edilmesi gerekiyor.’’

Bu noktada ‘‘Niye olmuyor, niye teşvik ver? Çiftçi sertifikalı tohum kullansa daha fazla kazanmayacak mı?’’ türünden sorular geldi. Aynı zamanda bazı yorumlar yapıldı.

‘‘İhracata verilen paranın çiftçiye niye verilmediğini’’ soranlar, ‘‘Bizim vatandaşımız cebinden para çıkmasın ister’’ diyenler, ‘‘İthalattan para kazananlar ne olacak’’ diye imada bulunanlar oldu.

Durum şu:

İthalat yoluyla başka ülkelerin çiftçisine aktarılan paranın daha azı kendi çiftçimize verilse, tutarlı plan programla yönlendirilse ne yemlik ne de kalitelik buğday açığımız olacak.

Ancak önemli bir sorun var; siyasetteki ‘‘bizim adamlar’’ anlayışıyla bu nasıl yapılacak?

[email protected]