‘‘İndim geldim Silifke’ye Furma’dan (Hurma)
Ela gözler gel gel eder durmadan
Haydi haydi atlı da geliyor
O yârin gamzeleri tatlı da geliyor.’’
Yaklaşık üç aydır Türkiye dışındaydım. Bu hareketli Silifke türküsündeki gibi, indim geldim İstanbul üzerinden Antalya’ya.
Dışarıda olduğum sürede önemsediğim konuları dijital medyadan izlemeye çalıştım. Habercilik adına ‘‘şu şunu dedi, bu böyleydi, şu şöyle olur’’ türünden yapılan geyiklerle işim olmadı.
Fakat memlekete ayak basınca, eski alışkanlıkla elim televizyon kumandasına gitti. İnsani değerler dışı acıklı olayları bir yana bırakırsak, meğer ne eğlenceler varmış, ne kadar şenlikliymiş canım memleketim.
Bir kanal açtım. Bir grup çok bilmiş memleket ve dünya halini tartışıyor. Narin’in öldürülmesiyle başladılar, İsrail’in dijital bombalarından Rusya-Ukrayna savaşına geçtiler. Son baktığımda Trump özelinde ABD seçimlerini konuşuyorlardı.
Ama ne konuşma, kimisi elini çenesine koyup gözlük üstünden mürebbiye bakışı fırlatıyor, kimisi elinde sopa harita başında ‘‘şuradan şuraya, şöyle’’ diye bir şeyler anlatıyor.
Bir başka kanal açtım, konu Anayasa. Hizbullah uzantısı ve şeriatçı olduğu iddia edilen bir partinin genel başkanı, Anayasa’nın ‘‘Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez’’ denilen maddelerini tartışmaya açmış. Sanki ortada Anayasa’nın istediği maddesini istediği anda fiilen askıya alan bir irade yok, hukuk tıkır tıkır işliyor; dört milletvekilli bir partinin genel başkanı bu işleyişe çomak sokmaya çalışıyor.
Çöken ekonomi, açlık sınırındaki yaşam düzeyi, güçlüysen haklısın anlayışıyla işleyen yargı kararları, dış politikadaki tökezlemeler konuşulmasın da ne konuşulursa konuşulsun havası.
Ben böyle iç mülahazalarla durumu kavramaya çalışırken, telefondan ‘‘tink’’ diye bir ses. Baktım nur topu gibi bir ekonomistimiz olmuş. Bilal oğlan, babasının tonlamasıyla ‘‘ben ekonomistim’’ diyerek yeni ilgi ve ihtisas alanını ilan etmiş
‘‘Anasına bak kızını, tarağına bak bezini’’ derler ya. Babasının ekonomi başarılarını düşününce, ‘‘Bu memleketin sırtı yere gelmez’’ dedim.
‘‘Haydi haydi atamaz oldum…’’