Son 10-15 yılda tanık olduğumuz son dönemlerde de çığırından iyice çıkan toplumsal olaylar karşısında şaşkınlık geçiriyoruz.

Hemen her gün ekranlara, gazetelere, sosyal medyaya yansıyan rahatsız edici gelişmeleri görüp görüp çıldırıyoruz.

 “Bu kadar da olmaz” diyoruz, “Çaresi yok mu” diyoruz”, “Biz bu hale nasıl geldik” diyoruz, diyoruz da diyoruz. Tam bir savrulma, etik çöküş, insani değerlerin anlamını yitirdiği onun yerine kaba kültürün egemen olduğu bir süreç…

Hemen her gün bir kadın ya eski kocaları ya terk edilmiş eski sevgilileri ya da karşılık bulamadığı erkekler tarafından öldürülüp duruyor. Doğayı birlikte paylaşmamız gereken hayvanlarımızı kolaylıkla katledebiliyoruz. Gerekli önlemler alınamadığı ve para hırsına yenik düştüğümüz için maden ocaklarında çalışan emekçileri göçük altlarında kaybedebiliyoruz. Trafikte yaşanan kazalarda binlerce insanımız hayatını kaybediyor. Sellere kapılıp zamansız ölebiliyoruz. Yaşlılara sevgi ve saygı onları sadece acınası gözle bakılan insanlar haline dönüştürdü. Gençlerimiz, doktorlarımız, yetişmiş insan gücümüz içinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi iklim koşulları nedeniyle ülkelerini terk edip gidiyor.

Milyonlarca göçmen illerimizi işgal etmiş durumda. Çoğunluk adaletsizlik ve hukuksuzluktan yakınıyor. Bir grup zenginleştikçe zenginleşirken toplumu ayakta tutan katmanlar yoksulluk anaforuna kapılmış durumda. Korkunç bir gelir dağılımı bozukluğu var. Halk geçinemiyor, enflasyon kasıp kavuruyor. Fabrikalar yapmak yerine betonlaşma sevdasına düşmüş durumdayız.  Sokakta yürüyen insanların yüzü gülmüyor, mizahı unuttuk, eleştirilere tahammül edemez hale geldik.

Sosyal medya denilen çöplükte herkes beğenmediği, görüşlerine katılmadığı kişilere ağızlara alınmayacak küfürleri sallayıp durabiliyor. Televizyonlarda sanki bolluk ve bereket, refah ve huzur varmışçasına insanları sadece oyalayan garip diziler yayınlanıyor.

Açık oturumlarda hep aynı yüzler hep aynı yaklaşımlarla rakip kimse ha bire saldırılıp duruluyor.  Futbol sahaları ise yangın yeri. Hakemler dövülüyor, futbolculara saldırılıyor, “Sahaya ineriz ananızı ….riz” kültürüne sahip kimi taraftarlar aslında sokakta, evinde, mahallesinde içi kapanık olmalarına rağmen statlarda bastırılmış duygularını haykırıyor. Milyarlık Futbol sanayisini kontrol edenler sadece seyirci gibi davranıyor, o arada transferlerden milyon milyon dolarları götürenler sevk ve sefa içinde yaşıyor.

Birileri dini kuralların yazılı hale getirildiği bir düzenin hayalini kuruyor, birileri de o kesimden oy almak için onlara şirin görünmeye çalışarak destek oluyor.  Tarikat yurtlarında genç çocuklar cinsel saldırıların kurbanı oluyor. Cezaevleri tıka basa dolu, kanıtsız ihbarlar nedeniyle tuhaf gözaltılar oluyor. “Haksız yere içerde yatıyorum” diyen onlarca insan ne yapacağını bilemiyor. Kimi ilkokullara din hocaları gönderilip temel eğitime aykırı uygulamalar geliştiriliyor.

Geldiğimiz yer burası. İnsanın içi acıyor. Yoksul Anadolu halkından “don, gömlek, fanila, çorap” toplanarak Atatürk ve silah arkadaşlarının gerçekleştirdiği büyük savaşın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılında bu muamelelere maruz kalmamalıydı.

Ancak yaşadığımız rahatsız edici olaylar mutlaka bir nedene dayanıyor. Her eylemin arkasının, davranış bozukluğunun, savrulmanın perde arkasında yatanlar nelerdir anlamak gerekiyor. İşte bu koşullar altında yani böylesi büyük bir fotoğrafının tüm coğrafyamıza hâkim olduğu dönemde yerel seçimlere gidiyoruz.

O gelsin, bu gitsin, o daha iyisini yapar, bu yapamaz, o hırsız, o çalmaz, o rantçı bu değil, o daha iyi köprü yapar, apartman diker, o tarım arazilerini imara açar, bu açmaz, o abime daha iyi para ve iş verir, o sadece zenginleri kayırır gibi söylemler aslında büyük fotoğrafı ve onun zedelenmiş, hırpalanmış parçalarını unutturmaktan başka bir işe yaramaz.

Yani aslolan büyük fotoğraf!

[email protected]