Orta Asya’nın derinliklerinden atlarına binip Anadolu topraklarına oradan daha da ilerilere gidip devletler kuran göçebe halkların genetik mirasçılarıyız.
O hareketli yapımız nedeniyle bugün bile yerlerimizde duramıyoruz ve her yıl kabaca 2,5 milyon yurdum insanı yer değiştiriyor. Tabi ortaya şişkin kentler, altyapı ihtiyaçlarını sağlıklı tasarlayamayan belediyeler ve keyifsiz yaşam alanları gerçeği ortaya çıkıyor.
Yerimizde duramayışımız sadece yeni yerleşkelere yelken açmakla da sınırlı değil, her alanda örneğin siyasal tavır sergilemelerde de çok şaşırtıcı sonuçlar doğuruyor. Siyasal tavırlarımızın belirlenmesinde neden sonuç ilişkilerine bakılmadığından ön plana daha çok futbol taraftarlığı gibi bir durum hakim oluyor ve yıllardır da böyle sürüp gidiyor. “Bizi bu hallere kim ve kimler getiriyor” sorusu sorulmadığı ve nedenleri sorgulanmadığı için de bu çark böyle işleyip duracak ve öne ne konulursa o tercih edilecek bir nevi seçmenler olarak bizler av bizi avlayacak olanlar da avcı olarak anılacak.
Yakın siyasal tarihimizi düşünün.
12 Eylül’e giden o boz bulanık günlerde günde 30 kişi sokaklarda öldürülüyordu ve adı konulmasa da iç savaş vardı. Kenan Evren ve arkadaşlarına durumdan vazife çıkartıp darbe yaptırdılar ve arkalarında milyonlarca destekçisi olan Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı ve Türkeş’i devre dışı bıraktırdılar. Demirel ve Ecevit uçağa bindirilip dinlenme tesisi Zincirbozan’a gönderilirken o arkalarındaki milyonlar seslerini bile çıkartmadı. Üstelik sokaklarda dolaşan tankların namlularını çiçekle süsleyip askerlere teşekkürlerini ilettiler.
Sonra yeni siyasi nizam tasarlanıp hafif hafif normale dönülmeye başlanınca o kitleler sahneye çıkıp terk ettikleri liderlerinin peşinde yeniden koşmaya başladılar. Hatta “Kurtar bizi baba” diye bağırdılar. Fakat bilmiyorlardı ki,” Baba” kendisini zar zor kurtarabiliyordu. Aynı şekilde diğer liderler de benzer sevgiye muhatap oldular.
Burada tarihte yaşananların tüm ayrıntılarına değinebilmek elbette olanak değil ama şu ortaya çıkıyor. Çalkantılı dönemler ülkeyi sadece “Arap Saçı” haline getirmekle kalmıyor siyasi yapı ve o yapının elemanlarını da deforme ediyor. Seçmen dediğimiz geniş kitleler oradan oraya savruluyor, din, cehalet ve yoksulluk şırıngasıyla eksenler kaydırılıyor, herhangi bir nedensellik ilişkisi kuramadığı için de önüne konulanlarla idare etmek zorunda kalıp sürekli kaybedenler kulübünün daimi üyesi haline dönüştürülüyor, dönüşüveriyor. Yani hep kasanın kazandığı, gez, göz arpacık pozisyonunda bekletilen lezzetli bir av oluveriyor seçmen...