"Yıllar önce Yunanistan’ın dağlık kesimlerinde çıkan bir orman yangınından sonra görevliler küller arasında boylu boyunca uzanmış bir balık adam buldu..." Oktay Pirim yazdı
Yıllar önce Yunanistan’ın dağlık kesimlerinde çıkan bir orman yangınından sonra görevliler küller arasında boylu boyunca uzanmış bir balık adam cesedi buldu.
Ayağında paletler, başında gözlük ve şnorkel ile hafif yanık şekilde boylu boyunca yatıyordu.
Neyin nesiydi bir türlü anlayamıyorlardı, şaşkınlık içinde araştırmaya koyuldular.
Dağın tepesinde küller arasında yatan bir balık adam…
Olacak şey değildi.
Sonradan anlaşıldı ki o balık adam aslında zıpkınla avlanan amatör bir balıkçıydı.
Yangını söndürmeye çalışan helikopterler su aldıkları denizden farkında olmadan balık adamı da kapıp dağın tepesine boca etmişlerdi.
Şansa bakın, balık avlamaya gidiyorsunuz, fakat kendinizi birden küller arasında buluyor ve ölüyorsunuz.
Bu trajedi de hayatın bizlere yer ve zamanın ne kadar önemli olduğunun kanıtını sunuyor.
Eğer yangın çıkmasaydı, eğer o adam kıyıya yakın yerde avlanma yapmıyor olsaydı bu trajik son yaşanmayacaktı.
Yer ve zaman…
Gerçekten çok önemli.
Politik yaşamdan kentsel yerleşim alanlarına, yaşadığınız coğrafyadan kaliteli insan gücüne kadar yer ve zaman sizlerin kaderine yön veriyor.
18 milyon yoksulun bulunduğu, geçinmenin bin bir zorlukla sürdürüldüğü, dış borçların 520 milyar doları aştığı, hiç kimsenin gidişattan memnun olmadığı, gelecek için de umutların kırıldığı bir ülkede sizce balık adam şanssızlığı yok mu?
Siyasetin toz duman olduğu, bir atasözünde ifade edildiği gibi kendini zeki sayanlardan daha fazlasının cezaevlerinde bulunduğu, kıyıların yağma hedefi haline getirildiği, zenginlerle yoksullar arasında onarılmaz uçurumların görüldüğü bir ülkede o balık adamın kaderini yaşamıyor muyuz?
Çiftçilerin bankalara 1,2 trilyondan fazla borcunun olduğu, kirazın 400, limonun 110 TL’ye dayandığı, mazotun 50’nin üstüne çıktığı, enflasyonun yüzde kaçta seyrettiğinin tespit edilemediği, özel lise fiyatlarının 2,5 milyon TL’ye dayandığı, emeklilerin perişanlık düzeyinde yaşadıkları bir ülkede balık adam şanssızlığını paylaşıyor değil miyiz?
Yaşadığımız kentlerde de şanssız balık adamlar gibiyiz.
Özellikle Antalya…
Mangalda kül dahi bırakmayanlar sayesinde artık trafikte akış diye bir şey yok.
Duruyor ve herkes birbiriyle özellikle sabah trafiğinde akraba olmuş gibi.
Selamlaşıyorlar, iyi yolculuklar ve sabır diliyorlar.
Yolda nerdeyse kahvaltı ikramları yapacak sürücüler birbirlerine.
“Kardeş, hanım börek yapmıştı, biraz alır mısınız?”
“Ben de size çay vereyim bari…”
Kamyonlar, TIR’lar, diğer arazi taşıtlar üç şeridi birlikte paylaşıp diğer ufaklıklara fırsat dahi tanımıyorlar.
Bir yerden bir yere gidiş geliş iki, bazen üç saat sürüyor. İşte bu da balık adam şanssızlığı.
Velhasıl yeri ve zamanı seçemediğimiz, sadece anlatılan ballı börekli hikayeleri, masalları ve destansı öyküleri dinleyip gerçeklerin de öyle olduğuna inandırılmak istendiğimiz için hepimiz aslında birer şanssız balık adamız!