Bir tahta banka oturmuşlar, hiç bitmeyecekmiş gibi uzayıp giden ufka doğru yönelik feri kaçmış gözler ve umutsuzluk...

Ekranlara ne zaman emekli haberleri gelse bu fotoğrafla temsil ediliyorlar.

İktidar ise bu görüntüleri izlerken “nasıl olsa oturuyorlar, yiyip içmeye de ihtiyaçları yok, 10 bin TL çok bile” der havasında.

Öyle mi gerçekten. Emekliler zavallı, acınası, üç beş kuruşla idare edebilecek kitleler mi?

Hayır.

Emeklilerin arasında bu ülkeye emeğiyle hizmet etmiş sivil-asker bürokrat, bilim insanı, öğretmen, gazeteci, mühendis, fabrika ve maden işçisi, şoför, garson gibi her meslekten saygın insanlar var. Yani bu ülke için alın teri dökmüş milyonlar.

Şimdi siz diyorsunuz ki verdiklerimiz yeter.  Yetmez. Çünkü ekonominin bu hale gelmesinin sorumlusu değil onlar. Hadi iktidar yapmıyor, TBMM’ye gönderilen ve ezici çoğunluğu oluşturan vicdan sahibi olduklarını savunan muhafazakar vekillerin sesi niye cılız kalıyor, ya da çıkmıyor. Onların ailesi, çocukları, akrabaları, komşuları yok mu. Hiç mi tepkileri duymuyorlar.

Her itiraz ve talep “Vatan bölünmez, bayrak inmez, ezan susmaz” argümanıyla  geçiştirilemeyecek vahim bir tablo var.

Bakın bendeniz Antalya’da yaşayan bir yurttaş olarak hafta sonları genelde pazara giderim.

Alışverişimi de bildiğimiz klasik marketlerden bütçeme ve cüzdan büyüklüğüme uygun yapmaya çalışırım.

Sizlerin de yaşadığınız gibi piyasalar dur durak bilmiyor. Fiyatlar günü birlik ayarlanıyor ve geçim her geçen gün geçimsizlik haline geliyor.

Ufak tefek düzenlemelerle bugünkü gelirin ne memuru ne işçiyi ne asgari ücretliyi ne emekliyi ne de diğer çalışanları memnun ve mutlu etmesi mümkün değil. Kusura bakmayın biraz argo olacak, hani kıç kısmetten çıkınca uçkur yedi yerden çözülürmüş diye bir deyim var ya tam o hallikteyiz.

Pazarda ıspanak fiyatına baktım kilosu 40 TL, yanı başındaki markette 20 TL, biberinden domatesine, patatesinden soğanına, kış sebzelerine kadar tüm gıda ürünleri hem uçuk hem de satılan yerlere göre aralarında muazzam farklar var.

Yakıttan söz etmeye gerek yok. 40 lirayı aşmış motorin, 100 liraya dayanmış damacana suyu, 700 lirayı aportta bekleyen tüp gaz….

Mahalle kahvesinde bir çay 5 TL, kafelerde 20 TL, daha lüks yerlerde 40 TL… Bir kilo kuru çaydan 300-350 bardan çay çıkar, aradaki vurgunu varın siz hesaplayın.

Antalya’da bir kokoreççiye gittim, listeye baktım fiyatlar inanılmaz. Menüyü masaya getiren garson “Abi” dedi, “Vallahi de billahi de biz bile utanıyoruz.”

Tabi serbest piyasa ekonomisi adı altında artışlara müdahale edilemiyor. Kamu otoritesi her şeye zam yapıp fiyatları fırlatınca serbest piyasacılar da durumda vazife çıkartıp gerekli ayarlamaları anında yapıyorlar. Gerekçe olarak da “Abi dolar kaç para oldu” diye kendilerini savunabiliyorlar. Kamu çıkarını koruyor, özel sektör koruyor ama örgütsüz geniş halk kitleleri ortadaki sandık pozisyonundan kurtulamıyor.

Durum bu.

Fakat en acısı ne biliyor musunuz bizim hissettiklerimizi hiç hissetmeyenler ya da hissediyormuş  gibi timsah gözyaşı dökmeye  çalışanlar.

[email protected]