"Lokantalar pahalı değil, siz fakirsiniz" sözüne İtalya’dan yanıt geldi: Türkiye’de mesele ne enflasyon ne döviz... Asıl sorun, derinleşen pahalılık ve eriyen alım gücü. Roma’dan Anadolu’ya uzanan bu ekonomik karşılaştırma, cebinizdeki gerçek kaybı gözler önüne seriyor. Avrupa’da 15 Euro’ya lüks yemek, Türkiye’de çereze servet. Peki, çözüm nerede?" Doç. Dr. Şükrü Erdem yazdı
Geçtiğimiz günlerde T24’de Sayın Mehmet Y. Yılmaz’ın, “Lokantalar pahalı değil, siz fakirsiniz” başlıklı yazısı yayınlandı. Sayın Yılmaz’ın saptaması tam olarak doğru değil. İtalya’dan güncel örnekler vereyim.
Roma’nın turistik yerlerinde, yemek kalitesi ve servisinin oldukça düzgün, “puanların yüksek” olduğu bir yerde, iyi bir yemeğin fiyatı Türkiye’den pahalı değil. Organik ürün sertifikalarıyla yarışan bu “lokanta”larda rezervasyon yapmadan veya sıra beklemeden yer bulmak zor. Önünüzde hazırlanan, malzemesi ve tadını şaşırtıcı bulduğunuz bazı yemeklerin nasıl 15 Euro’ya satılabildiğini anlamak zor geliyor.
Roma ve Floransa gibi tanınmış yerleri geçelim. Adı çok bilinmeyen küçük tarihi, turistik kentlerde Roma dönemi kalıntıları, tarihi heykeller, müzeler, sanat zenginliği yanında bizim kentlerimiz tarih ve sanat yoksulu kalıyor. Böyle bir kentte Michelin yıldızlı restoranı olan iyi bir otelin “oda” fiyatı 100 Euro. Menülerde en iyi et yemekleri fiyatları 22-24 Euro’yu aşmıyor. Tarihi-turistik bir meydanda, bir kafede, bir içeceğe 4-5 Euro ödüyorsunuz, yanında ücretsiz olarak sunulan 3-4 tabak çerez, fıstık, peynir vs. ikramın Türkiye’deki fiyatı 15 Euro’dan az değil. Buna meydanlardaki müzisyenleri, müzisyen grupları, eğlenen, dans eden insanların mutlu görüntüsünü, tarihsel dokunun ve mimari uyumun güzelliğini ekleyin.
Giyim fiyatları, taksi tarifeleri bizim düzeyimizde. Otomobili söylemek gereksiz. Konut fiyatlarını karşılaştırmak zor, 150 bin Euro-Milyon Euro arasında geniş bir yelpaze var. Arazi fiyatlarıysa inanılmaz ucuz.
Türkiye gerçekten pahalı ve yaşamanın zorlaştığı bir ülke.
Bizdeki pahalılık sorunu karşısında Türkiye’nin ekonomik programı anlamsız. Ücretlerin, talebin baskılanması bu sorunu çözmez ve sürdürülebilir değil. Fiili sabit kur sürdürülebilir değil. İşletmeleri kar oranlarını düşürmeye, verim artışına yöneltecek derecede deflasyonist bir politika olmalı. Diğer çözüm araçları şöyle: nakit ödemelerin gerçekten kısıtlanması, kayıt dışı ekonominin, imar rantının, çok sayıda konut sahipliğinin hızlı biçimde vergilendirilmesi, arsa ve arazi vergilerinin ve değerli konut vergilerinin ciddi düzeyde artırılması, böylece arsa, arazi, konut “temerküzünün” engellenmesi, yolsuzlukla mücadele ve “nereden buldun” yasasının hemen çıkarılması ve belgelenmeyen servetin vergilendirilmesi, tekel rantlarının yüksek olduğu sektörlerin uluslararası rekabete açılması, bayilik sistemi ve satış imtiyazları gibi rekabeti önleyen durumlara son verilmesi, piyasa fiyatı üzerinden korunan sektörlerde korumacılığın hemen azaltılması, tarım ve sanayi sektörlerinde optimum ölçek düzenlemeleri ve ücret-fiyat şeffaflığı düzenlemeleri. Bu düzenlemeleri ücretliler üzerindeki gelir vergisi yükünün düşürülmesi, akaryakıt, elektrik gibi girdilerde vergilerin düşürülmesi veya kaldırılması gibi düzenlemeler izlemelidir. Bunlar hızla yapılabilecekler, uzun dönemli yapısal reformlar başka. Kuşkusuz demokrasi ve hukuk bu politikaların uygulanabilmesi için gerekli.
Sonuç: hem pahalıyız hem fakiriz.