“Çok dertliyiz. Biz hayvan yetiştirmek istiyoruz ama engelimiz çok. Su yok, meramız yok, sigortamız yok. Çobanlar küçükbaş hayvancılığı bırakıyor. Geçenlerde bir çoban arkadaşımız elindeki tüm hayvanları değerinin çok altında elden çıkardı.
Sosyal güvencemiz yok. Kazancımız kurtarmıyor. Kurbanlık besleyip satalım diyoruz, yem masrafına yetişemiyoruz. Maliyetler yüksek ama malı değerinde satamıyoruz. Kendi yetiştirdiğimiz hayvanın etini lokantada yiyemiyoruz.”
Bu sözler, Antalyalı çoban Ali Ertuğ’a ait. Ertuğ, geçen hafta yapılan 27. Hasyurt Tarım Fuarı’nda ‘‘Söz Çiftçide’’ konulu panelde konuştu.
Antalya’nın Finike ilçesine bağlı mahalle olan (eski belde) Hasyurt, önemli bir tarım yöresi. Hasyurt Tarım Fuarı da Türkiye’nin bu alandaki ilk ihtisas fuarı.
Konuşan kişi çoban, küçükbaş hayvan yetiştiriyor. Konuşulan yer, tarım fuarı. Sözler gayet yalın, çarpıcı. Sistemdeki çarpıklığı ‘‘şırak’’ diye suratlara çarpıveriyor.
Buğday üreten çiftçinin ekmek, domates biber üreten çiftçinin salça alırken zorlandığı bir çarpıklık.
Bu çarpık sistemde özellikle küçük çiftçi ailelerinin ne hale geldiğini gözler önüne seren, bir cümle: ‘‘Kendi yetiştirdiğimiz hayvanın etini lokantada yiyemiyoruz.”
Bir kesim gecesini gündüzüne katarak canla başla çalışıp üretiyor ama emek verdiği ürüne bile erişemiyor. Bir kesim ‘‘itibar’’ cakası satarak tüketiyor.
Bu çarpıklığa son verilip üretim desteklenmedikçe ne itibar olur ne istikrar.
İktidarda bir niyet, gayret var mı diye bakıyorsun. Şimdiye kadar ‘‘program, paket’’ diye anlattıkları boş laflar...
‘‘Yaparsak biz yaparız’’ havasındalar ama yaptıklarına bakıyorsun. Dokundukları yer olmuş tarumar…