Akdeniz Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Rekreasyon Bölümü’nden Prof. Dr. Faik Ardahan ile eğlence kavramı, toplumsal algısı ve yerel yönetimlerin bu alandaki rolünü konuştuk.

– Eğlenmekten ne anlıyoruz?
Eğlence, insanlara zevk veren bir faaliyet olmakla beraber hoş vakit geçirme ve dinlenme biçimidir. İnsanları neyin eğlendirdiği kişisel özelliklerine ve içinde bulundukları topluma göre değişir. Eğlence, bireyin kendisinin ürettiği bir eylem olabileceği gibi, başkasından aldığı ücretli ya da ücretsiz eylemler bütünü de olabilir. Bireyi meşgul eden her şey eğlenceye dönüştürülebilir. Bunu en iyi yapanlar kediler ve çocuklardır. İnsanlar büyüdükçe, egoların ve hayatın zorluklarının etkisiyle hayatı eğlenceye dönüştürme yeteneklerini kaybediyorlar.
– Kaç tür eğlence vardır? Kendiliğinden olunca mı kurgulanınca mı eğlence eğlencedir?
Her ikisi de mümkündür. Örneğin, bir soda şişesinin kapağını açarken kapak fırlar, yoldan uçarak karşınızdakine gider; o da havada bir şut ile size geri gönderir ve karşılıklı bir oyun başlar. Bu kendiliğinden (spontan) bir eğlencedir. Bir de bilerek, isteyerek yapılan, planlı eğlenceler vardır: yeme-içme mekânları, konser, tiyatro, sinema salonları... Bunlar, üretilen eğlence ürünlerinin bize satıldığı yerlerdir. Muazzam bir ekonomik hareketlilik oluştururlar. Turizmin neredeyse tamamı da eğlenceye dayalıdır.
– Kimse kimsenin eğlencesini beğenmiyor. Eğlenceyi “ahlaksız” bulanlar da var. Ahlaklı ve ahlaksız eğlence gibi ayrımlar yapılıyor? Eğlencenin ahlaklısı ahlaksızı nasıl olur? Manifest grubunun konseri mesela böyle bir değerlendirmeye tabi tutuldu ve yargının konusu oldu.

Biz buna “hor görmek” diyoruz. Bir insanın bir başka insanın yaşam biçimini kendi yaşam anlayışıyla yargılaması ve ona dayatması faşizmdir. Bu, kim tarafından yapılırsa yapılsın yanlıştır. İnsanların eğlence biçimleri bireysel ve özneldir. Eğlenirken başka bir canlıya zarar verilmediği sürece eğlence özgürdür.Grup halinde eğlenirken, o grubun ortak kurallarına uymak gerekir; bu da toplumsal bir saygıdır. Eğlenceyi ahlakla bütünleştirmemek gerekir. Ahlak, bireysel ve toplumsal bir kavramdır. Senin ahlak anlayışınla başkasınınki aynı düzlemde değilse, herkes birbirini ahlaksızlıkla suçlar. Eğlence, bu suçlamaların ve hor görmenin en kolay zeminlerinden biridir.

- Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sadece kadın sanatçıların sahne aldığı ve sadece kadınların izleyici olduğu bir konser düzenledi. Buna “helal konser” denildi. Ne düşünüyorsunuz?
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası “helal konser” tanımlaması yapıyorsa bu bilimsel ve sosyolojik olarak yanlıştır. Eskiden de Maksim Gazinosu vardı, kadınlar orada eğlenirdi. Sadece kadınlara özel konserler elbette düzenlenebilir.Bu, boş kalan konser salonlarının doldurulması için bir işletme projesi olabilir. Ya da inancı gereği tanımadığı erkeklerle aynı ortamı paylaşmak istemeyen kadınların, kadınlarla birlikte sosyalleşebileceği bir ortam yaratılması açısından da olumlu bir girişimdir. Ancak “helal-haram” kavramlarının bu alana dahil edilmesi tehlikelidir; bu, toplumsal bir ayrışma yaratır. Eğlence dayatılan bir şey değildir; dayatıldığı anda eğlence olmaktan çıkar. Eğlence özgürlüktür. Bir dönem Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Bayburt’ta konser vermişti. Belediye, halkı zorla konsere götürmüştü. Ertesi gün gazetelerde “Bayburt böyle eziyet görmedi” başlığı atılmıştı. Çünkü insanlar o eğlenceye hazır değildi, onu istemiyordu. Eğlence, bireyin isteğiyle anlam kazanır.
– İnsan eğlenemezse ne olur?
Kentsel yoksunluk çok fazla. Antalya’nın Kepez’i ile Lara’sı, Işıklar’ı bir mi? Yoksunluk içindeki insanların eğlenceye ulaşabilmesi gerekir. Eğlenceye ulaşamamak, yoksunluğun kaynaklarından biridir.
Bu noktada kurumların, belediyelerin, valiliklerin, muhtarlıkların, üniversitelerin yani tüm kamu kurumlarının iş birliğiyle bu yoksunlukla mücadele etmesi gerekir. Eğlenmek bir insanlık hakkıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, insanların dinlenmeye, özgürce yaşamaya ve insan onuruna yakışır bir hayat sürmeye hakkı olduğu açıkça belirtilmiştir.
Rekreasyon uzmanı olarak söylüyorum: Eğlenemeyen insan agresifleşir. Agresif toplum uzlaşamaz. Uzlaşmanın yolu eğlenmektir. Aynı veya karşıt görüşteki grupların aynı eğlence biçiminde buluşması sağlanırsa, çatışmalar orada kendiliğinden harmonize olur ve yok olur.
– Yerel yönetimlerin görevi insanları eğlendirmek midir? “Önce yol yapsın, çöpleri toplasın da eğlence sonra gelsin” diyenler var.
Bu, belediyeyi nasıl tanımladığınıza bağlı. Bir rekreasyon hocası olarak ben “Belediye insana yatırım yapmalı, kaldırıma değil” derim. İnsana yatırım yaptığınızda o insanın yaşamını zenginleştirirsiniz.Aileleri evin dışına çıkabilecekleri sosyal alanlar yaratılmalıdır. Bireyler ne kadar kazanırsa eğlenceye o kadar harcayabilir. İçinde bulunduğumuz enflasyonist ortamda insanların en önce vazgeçtikleri şey eğlencedir. Dolayısıyla belediyeler mutlaka eğlence düzenlemelidir.
– Belediyelerin konser harcamaları sık sık tartışma konusu oluyor.
Belediyeler, kent yaşamındaki yoksunlukları ortadan kaldırmak için konserler yapmak zorundadır. Tabii ki suistimaller olabilir. İki tür suistimal vardır: biri maliyet açısından, diğeri de yapılan etkinlikleri eleştirmek adına yapılan suistimaldir. Antalya’da pek çok etkinlik var ama bir aile konser bileti için dört bin lira veremez. Belediyeler, bu sanatçıları getirip insanların o hazzı ücretsiz yaşamasını sağlamalıdır. Aynı zamanda bu harcamalar açık ve şeffaf olmalıdır. Mansur Yavaş örneğinde olduğu gibi, yapılan her şey ortada olmalı.
– Çok para, çok eğlence , ne kadar para o kadar eğlence anlamına mı gelir?
Hayır. Eğlence konserle, sergiyle, tiyatroyla sınırlı değildir. İnsanlar kendi eğlencelerini de üretebilir. Bir mahalle tiyatro kurabilir, bir mahalle resim yapıp sergileyebilir. Belediyeler bu tür faaliyetleri halkı dahil ederek, düşük bütçelerle de gerçekleştirebilir. Konyaaltı Belediyesi bu konuda keyifli işler yapıyor. Halk dansları, step gösterileri düzenliyorlar; insanlar müzikle dans ederek eğleniyorlar. Bunlar düşük bütçeli ama etkili etkinliklerdir.
Ne yazık ki biz hayatımıza eğlenceyi yeterince dahil etmiyoruz, yeniliklere de çok açık değiliz.
– Diyelim ki belediyeler tüm bu etkinlikleri ücretsiz düzenledi. Ancak turizm kenti Antalya’da, insanları eğlendirmekle görevli olan turizm işçileri günde 12-14 saat çalışıyor, keza fabrikalarda, diğer işyerlerinde de yoğun bir mesai var, saatler de yolda geçiyor. Yani vakit yok. Bu duruma ne çare?
Cumhuriyet tarihinin en yoksul ve yoksun dönemini yaşıyoruz; hem ekonomik hem sosyal anlamda. Eğer bir insan sadece birinci düzeydeki ihtiyaçlarını karşılamak için çalışıyorsa, o insan köledir.
– O zaman biz köleyiz.
Köleyiz.
Haberde kullanılan görsel hakkında:
Koreograf Tero Saarinen’in Transit’i. Ekim 2023. Dance House Helsinki. Fotoğraf: Ki Kuusisto / Tero Saarinen Company
Finlandiya'da II. Dünya Savaşı sırasında dans etmek yasaklanmıştı.




