Hemen burnumuzun dibinde İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız, orantısız ve daha çok sivilleri, çocukları ve kadınları hedef alan silahlı saldırılarına tanık oluyoruz.

İsrail’in arkasında başta abisi ABD olmak üzere uygarlığın beşiği olarak tanımlanan çoğu Avrupa ülkesi de var. Silah veriyorlar, parayla destekliyorlar ve olanlara gözlerini kapatıyorlar.

Hemen üst kısmımızda 20 Şubat 2014 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna savaşı cereyan ediyor.

Her iki taraftan da binlerce asker-sivil yaşamını yitirdi. Köprüler uçuruluyor, enerji santralleri patlatılıyor, sivil yerleşim birimleri vuruluyor.

ABD’nin Irak işgaliyle üçe bölünen Irak istikrarsızlığın pençesinde, Suriye ise parçalanmış ve kendini korumayacak duruma düşmüş durumda.

İran tarihinde ilk kez kendi topraklarından İsrail’e füzeleri ateşliyor, destekçisi Yemen ve Lübnan’ın güneyindeki Hizbullah İsrail’i vurabiliyor, daha çok tanker taşımacılığı yapılan Basra ve Aden Körfezlerinde gemilere el konulabiliyor.

Türkiye olarak şimdilik bu işlere pek bulaşmıyoruz ve doğru da yapılıyor. İsmet İnönü’nün ülkemizi 2. Dünya Savaşı’ndan uzak tutarak perişan olmamızı önlediğini asla unutmayalım. Çünkü fillerin tepişmesinde bilirsiniz çimler ezilir. Ortada trilyon dolarlık bir silah pastası var. ABD’li tekeller kazanmakta ve gelecekte kazanacakları dolarlar için şimdiden ellerini ovuşturuyorlar. Onlar için insanlığın ölmesi umurlarında bile değil.

Tabi şimdi hemen herkes şu soruyu soruyor:

“3. Dünya savaşı mı başlıyor”

Soru yanlış, zaten 3. Dünya savaşı resmen başladı, sadece adı konulmadı.

Ha bunun bir ileri adımı tüm ülkelerin, NATO’nun, Çin’in, Rusya’nın topyekûn bu işe dahil olması ve işin küresel savaşa dönüşmesi.

Tabi, bu kanlı coğrafyanın ortasında yer alan ve çevresindeki ormanlar yanmakta olan ülkemiz bu işten yara almadan nasıl korunabilir? İşte burası şimdilik meçhul. Çünkü aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.  Bir yanda NATO üyeliği var, bir yanda Rusya ile iyi komşuluk ilişkisi. Tehlikeli tercihlere zorlanabiliriz.

Ve bana göre aslında bizler büyük oyunun sadece bizlere gösterilen küçük parçalarını görebiliyoruz. ABD bölgeyi yeniden biçimlendirmek istiyor bu zaten bilinen bir proje. Suriye’nin içini boşalttılar çoğu insanı bize boca ettiler. Afganlılar, Iraklılar koşup koşup geliyor. Avrupa Birliği para karşılığında göçmenleri ülkemizde tutuyor. Milyonlarcası ülkemizin güvenliğini tehlikeye atacak şekilde hemen her şehirde baş gösteriyor artık. Suriye’nin sınırımıza yakın kuzey bölgesinde bir Kürt Devleti projesi var. İnsanın aklına acaba şimdi de İran-İsrail savaşının başlatılarak tüm bölgeye yaygınlaştırılması mı amaçlanıyor sorusu geliyor. Çünkü bu durumda Türkiye inanılmaz bir yeni göç dalgasıyla karşı karşıya kalabilir. İşte tam da onların istediği gibi, siyasi istikrarsız ve iç çatışma riski yüksek bir Türkiye. Ve yeniden tasarlanmış siyasi-coğrafi bölgesel haritalar.

Dünyanın çapsız, geçmişteki savaşların maliyetlerini okumaktan aciz siyasi aktörleri barışın ve çatışmasızlığın önemini anlamadıkları çok açık. Bu kadar kışkırtma ve sağduyudan uzak kalınması yerküreyi toptan yok olma felaketine de sürükleyebilir. Bu nükleer bir savaş demek.

Nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu kavrayabilmek için dünya var olduğundan bu yana çıkan binlerce savaşta tahminlere göre milyarlarca insanın öldüğünü belleğimizde tutalım.

Sizlere, daha önce yazmış olduğum bir yazıdan bazı rakamlar vereyim. Bunlar yakın dönemdeki asker-sivil kayıplar. Çok eskiler Moğollar, Romalılar, Büyük İskender, Persler, Abbasiler, Emeviler, Napolyon, Osmanlılar, ABD iş savaşı ve diğer çatışma ve o dönemlerde yaşanan savaşlar yok bu tabloda.

İşte insanlığın utanç tablosunu anlatan yakın dönemdeki o rakamlar:

Birinci Dünya Savaşı: 39 milyon ölü.

İkinci Dünya Savaşı: 73 milyon ölü.

Kore Savaşı: 2 milyon ölü.

Çin-Japon Savaşı: 1 milyon ölü.

Vietnam Savaşı: Tahminen 3 milyon sivil ölü, 2 milyon yaralı. Her iki taraftan kayıp asker sayısı bir milyon 400 bin. 60 bin esir.

Bosna Savaşı: 250 bine yakın sivil ölümü, 250 bin yaralı, 2 milyon mülteci.

Sovyetlerin Afganistan işgali: 14.453 Sovyet askeri ölü, 53 bin 753’ü yaralı, 311’i kayıp. 16 bin Afgan gücü ile 90 bin mücahit ölü.

ABD’nin Afganistan Savaşı: Tahminen 30 bin sivil ölü, 23 bin yaralı. Koalisyon güçlerinin asker kaybı 2 bin 859.

Taliban-İŞİD-Afgan güçleri savaşı: 5 bin Afgan gücü, 6 bin Taliban ile 300 İŞİD militanı ölü.

İran-Irak Savaşı: Tahminen bir milyon ölü.

Körfez Savaşı: Yüzde 75’i sivil tahminen 2 milyon ölü. 2,5 milyon mülteci.

Suriye İç Savaşı: 2011’den bu yana beş yılda tahminen 470 bin ölü. İki milyona yakın yaralı, 7 milyondan fazla mülteci.

İsrail’in Gazze Saldırısı: Tahminen 34 bin ölü, 77 bin yaralı.

Rusya-Ukrayna çatışması: Rusya’ya göre 6 bin, Ukrayna’ya göre 158 bin Rus askeri öldü. Ukraynalı asker kaybı ise kendilerine göre 13 bin, Rusya ise sayıyı 61 bin olarak veriyor.

Sonuç felaket, acı ve yıkım.

Ancak önemli olan oyuna gelmemek, gidişi iyi okumak, özellikle de ABD’nin başını çektiği küresel paylaşım tuzağına düşmemek. Çünkü düşenler halklarına ağır bedeller ödettiler.

 [email protected]