Oktay Pirim
Şu yaşadığımız olumsuz ve rahatsız edici siyasi, ekonomik ve sosyal koşullara başımızdan bir türlü gitmeyen aşırı sıcaklar ve ölümlere yol açıp içimizi acıtan orman yangınları eklendi birkaç aydır.
Antalya’da örneğin gündüz sıcaklığı 46 dereceye kadar çıktı bir ara deniz suyu sıcaklığı ise bazı kentlerin hava sıcaklığından daha yüksek oldu Nefes almak özellikle de bazı yaş grupları bakımından hiç de elverişli değil böyle ortamlar. Uzmanlar gündüz belli saatlerde dışarıya çıkılmaması konusunda uyarı yaptı sık sık.
Tabi sadece bizde değil bizim gibi Akdeniz kıyı kuşağında yer alan ülkeler de aşırı sıcaklıktan kavruluyor. Ülkemizin her yanında çıkan orman yangınlarını da kimi uzmanlar tetikleyici olduğu gerekçesiyle yüksek sıcaklıklara ve buna bağlı aşırı rüzgarlara bağlıyor.
Yakın geleceğe dair hem simülasyonların hem tahminlerin hem de iklim üzerinde çalışan bilim insanlarının insanlık için olumlu şeyler söylediğine tanık olamıyoruz. Gelecek için daha tahrip edici iklim koşullarından söz ediliyor.
Tabi iklimde yaşadığımız uç değerler sadece beden sağlımızı değil yaşam için gerekli olan gıda ve su gibi iki hayati konuyu da tehdit etmeye başladı. Beklenmedik anda yaşanan bir dolu Anadolu’da özellikle meyve üretimini perişan etti. Şimdi de aşırı sıcaklar ve sebzelerin yeterince sulanamaması nedeniyle gıda sıkıntısı da kapımızda. Göllerimiz birer birer kuruyor, derelerimiz akışkanlığını kaybediyor, yeraltı kaynakları da tükeniyor.
Henüz Antalya’da su sorunu yok ancak diğer metropol kentler bu krizle yüzleşmeye başladı. Şimdi “Bizim Manavgat, Köprüçay, Alara, Aksu, Sarısu, Dim ve diğer akarsularımız gümbür gümbür” diyenler olabilir, ancak o suları sağlayan kar ve yağmurlar Toroslara yağmazsa, yeraltı da yeterince dolmazsa ne olacak bunu kimse kestiremiyor.
İnsanoğlu 250-300 yılda büyük başarı hikayeleri yarattı. 18. yüzyılda sanayileşme ile birlikte buhar gücüne geçildi, kömür ve petrol gibi fosil yakıtlarla birlikte yaşam her alanda yüksek standartlar getirdi. Tarımda, gıda üretiminde ve ilaç sektöründe büyük sıçramalar kaydedildi. Bunlara bağlı olarak yaşam süreleri uzadı, yarattığımız büyük kentlerde konforlu hayatlar başladı. Arabalar, uçaklar, trenler, gemiler…
Ancak sonradan anlaşıldı ki bizi güneşin sert ışıklarından koruyan ve sera etkisini önleyen ozon tabakası yarattığımız teknolojiler sayesinde yok oluyor. Sonuçta dünya ısınmaya ve iklimde çok çarpıcı davranış bozukluklar meydana gelmeye başladı. Bir yanda aşırı sıcaklar bir yanda seller bir yanda fırtına ve kasırgalar bir yanda ise yaz ortasında kar yağışı….
İnsanlığın, büyük ölçüde de para hırsına kapılmış gelişmiş sanayi ülkelerinin yol açtığı bu durumun durdurulabilmesi için kömür ve petrol gibi yakıtların sınırlandırılması ve karbon salınımının azaltılmasını öneriyor bilim insanları ama pek de ciddiye alındığı söylenemez.
Kaygısız bir grup ise “Bana ne kardeşim, yaşadım yaşadığımız kadar” diyor ve torunlarını, onların gelecekteki nesillerini ciddiye biye almıyor, ama yapacak bir şey yok.
Açık kaynaklarda BM raporları ve Avrupa İklim Değişikliği Servisi (Copernicus) var, açıp bakabilirsiniz, örneğin ülkemizin yüzde 88’inin gelecekte çöl olacağını söylüyor. Yine Antalya dahil Akdeniz ülkelerinde şu anda yaşadığımız yıkıcı iklimin Kuzey Afrika iklimine dönüşeceğini ve daha kavurucu olmaya başlayacağını iddia eden başka raporlar da bulunuyor.
Sonuçta, küresel çaptaki iklim değişikliğinin daha çok kuraklık ve gıdaya erişememe gibi ağır sorunlar yaratacağı ve buna bağlı olarak büyük ölçekli göçlerin de gündeme gelebileceği tahminleri yapılıyor.
Biliyorsunuz araba devrildikten sonra yol gösteren çok olurmuş. Önemli olan bir şeyin değerini kaybetmeden önce anlayabilmek. Her şeyi icat eden büyük insanlık maalesef bunu anlayamadı ve ye kürküm ye misali hovardaca davranarak dünyayı bu hale getirdi.