İdare-i maslahat

İçinde bulunduğumuz ekonomik, siyasal ve sosyal alanda yaşananları buradan tek tek saymaya gerek yok.

Her şey milletin gözü önünde cereyan ediyor ve inanılmaz denilecek olaylara tanık oluyoruz.

Nasıl aşılır, ne zaman huzura ve mutluluğa kavuşuruz bilen yok.

Ayakta durmaya çalışan milyonlarca insan çaresizlik içinde kuvvetli destek çağrısı yapıyor ama nedense ses gelmiyor, gelse bile “biraz daha idare edin” deniliyor.

Ama böyle giderse idare edilen ne varsa elde kalmayacak.

Tıpkı Şarif Eşref’in yaşadıkları gibi…

Şair Eşref (1846-1912) Osmanlı döneminde Anadolu’nun farklı ilçelerinde kaymakamlık ve vali yardımcılığı yapan aynı zamanda hiciv ustası olan bir şairdi.

Döneminde bizzat tanık olduğu yolsuzlukları dile getirdiği için bir yıl hapis cezasına çarptırıldı, tekrar içeri alınma ihtimali nedeniyle Mısır’a kaçtı, bir süre yurtdışında yaşadı. 2. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra yurda döndü ve yerleştiği Kırkağaç ilçesinde yaşamını yitirdi.

O döneme ilişkin pek çok anısından sadece biri…

Eşkıyalar vatandaşa göz açtırmıyor, her yere musallat oluyor, hatta hatta Eşref’in görev yaptığı kaymakamlık binasına bile dadanıyorlarmış.

Durum kötü, Eşref İstanbul hükümetine telgraf çekmiş:

“Derhal takviye kuvvete ihtiyacımız var. Acilen gönderin.”

İstanbul hükümetinin mecali yok, Eşref’e bir telgrafla yanıt vermiş:

“Elimizde kuvvet yok, idare-i maslahat eyleyin.”

Aradan birkaç gün geçmiş, durum daha da acil olmaya başlayınca Eşref yeniden telgrafa sarılmış:

“Eşkıya ilçeye girdi. Acele kuvvet…”

İstanbul’un yanıtı aynı:

“İdare-i maslahat eyleyin.”

İlçe düşmüş, eşkıya kaymakamlık binasının kapısını zorlamaya başlamış, Eşref odasında terler döküp bir telgraf daha göndermiş İstanbul’a:

“Kapılar kırılıyor, kuvvet gönderin.”

Değişmeyen karşı telgraf:

“İdare-i maslahat eyleyin.”

Birkaç saat sonra Eşref son telgrafını çekmiş:

“İdare gitti, maslahat elde kaldı, ne yapalım?”

oktaypirim@gmail.com