Hem özlem gidermek, hem Antalya’nın temmuz, ağustos sıcaklarından kurtulmak için Hollanda’ya kaçtım.
Şimdilik hava güzel; günler genellikle güneşli, arada gelip geçen sağanak yağış, karlama serinliği gibi ferahlatıyor. Bulunduğum yerde, yüzmek için yürüme mesafesinde kanallar ve göller var. Denizin keyfini vermese de spor niyetine kulaç atmak için yeterli.
Biraz ‘‘ekmek elden, su gölden’’ durumunda yaşıyorum ama markete gittiğimde, çarşıya pazara çıktığımda fiyatlara özellikle bakıyorum.
Antalya’da semt pazarında kilosu 150-200 liraya taze (yeşil) börülceyi burada markette 2.38 euroya (500 gramı 1.19) görünce ‘‘vay anasına sayın seyirciler’’ şaşkınlığını yaşadım. Et, süt, peynir türünde fiyatlar sabitlenmiş gibi. Fiyatı yükselen yok, marketlerin kampanyalarını izleyenler için hatırı sayılır indirimler var. 2017’de 4.5 eurodan dana kıyma almıştım. Hafta başında indirimde aynı özellikte dana kıymayı 4.99 euro etiketiyle gördüm, ‘‘yok artık’’ demekten kendimi alamadım.
Bazı sebzeler Antalya’ya göre pahalı gibi geldi. Örnek domates paprika biber… Ortalama gelir üzerinden hesaplandığında, bura insanı onlarda da bize göre avantajlı. Domates 1.60 eurodan başlıyor, paprikanın kilosu 4 euroya iniyor. Bu tür sebzelerden, ortalama gelir ya da asgari ücretle bize göre daha fazla alabiliyorlar.
SİYASETİNDE İSTİKRAR YOK, ÜLKEDE İSTİKRAR VAR
Unutmadan bir bilgi daha vereyim…
3 Haziranda Hollanda’da koalisyon dağılmış, hükümet düşmüştü. Yeni koalisyon oluşturulamamış, oluşması da zor görünüyor. Muhtemelen sonbaharda yeniden seçim yapılacak. Mevcut hükümet, geçici olarak göreve devam ediyor. Baktığında ülkede hükümet ve siyasi istikrar yok ama istikrarsız giden bir şey de yok.
Ülkemizdeki 25 yıllık tek partili iktidarı düşününce, ‘‘Siyasetteki istikrar, diğer alanlarda istikrasızlık mı yaratıyor acaba’’ diye bir soru takıldı aklıma.
Bir de 2026’da yerel seçim yapılacak, belediye başkanları seçilecek. Bulunduğum şehir başta olmak üzere Amsterdam çevresinde hummalı bir kaldırım, asfalt yenileme görmedim.
Siyasetten beslenip propaganda için kapı kapı dolaşan parti timleri falan yok. Vergi verenler her sentin hesabını sorabildiği için ‘‘bankamatik çalışan’’ kadrosu ihdas edilmemiş gibi. Göstermelik görevlerle birkaç yerden maaş almak da zor galiba.
Seçimlerle ilgili haber olarak bazı şehirlerde partilerin öne çıkan başkan adaylarını gördüm. Bir de Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema’nın ağustos ayında VPRO (Vrijzinnig Protestantse Radio Omroep) adlı medya platformuna konuk olacağını okudum.
‘‘Memleket yangın yeri, sen ne anlatıyorsun birader…’’
Yazıyı okuyanlardan pek çoğu böyle serzenişte bulunacaktır. Daha ağır şeyler söyleyenler çıkacaktır.
İyi de birader, ortadaki oyunu şimdiye kadar fark etmediysen ya da çoğunluk görmediyse şimdi sızlanmanın alemi ne?
Alalım Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer davasını. Adamı terör örgütü işbirliğinden içeri aldılar, belediyeye kayyum atadılar. Sonradan ‘‘ihaleye fesat’’ suçlaması eklediler. Terör davasından beraat etti, kayyumun sektirip (seke seke) gitmesi gerekirdi. Başkan içeride, kayyum koltukta. Demek ki esas mesele rant, cukka…
‘‘BİZİM ÇOCUK SINIFI GEÇTİ’’ DUYURUSU
‘‘Başka ne diyeyim sana’’ diyecektim, bir haber daha. Bizdeki sınav yolsuzluğunu okuyunca geldi aklıma.
Burada son günlerde bazı evlerde gönderlere çanta asıldığını gördüm. Merak edip sordum. Sınıfı geçen çocukların çantaları, görünür şekilde evin dışına asılırmış. Biz 14 yaşındaki çocukların bir kısmına hırsızlığı öğretip bir kısmına geleceklerini çalarak güvensizlik aşılarken, burada böyle güven veren bir eğlence var…
Haydi ben gezmeye devam edeyim, yeni konular, yeni haberlerle geleyim!
mustaydn@gmail.com