Metni dernek adına Fisun Kurtdişoğlu’nun okuduğu açıklamada, 20 Kasım’ın hem çocuk haklarının yıl dönümü hem de trans nefret cinayeti mağdurlarını anma günü olarak anlam taşıdığı belirtilerek, bu tarihin toplum ve devlet için önemli bir sorumluluk hatırlattığı ifade edildi. Açıklamada, çocukların sevgi, şefkat ve korunmaya duyduğu yüksek ihtiyaç vurgulanırken, bugün milyonlarca çocuğun çalıştırıldığının, yetersiz beslendiğinin, eğitime erişemediğinin ve şiddet dâhil birçok hak ihlaline maruz kaldığının altı çizildi. Aynı günün, nefret cinayetlerinde hayatını kaybeden trans bireyleri anma günü olduğuna dikkat çekilerek, transların barınmadan sağlığa, toplumsal önyargılardan devlet politikalarına kadar pek çok alanda sistematik ayrımcılığa uğradığı kaydedildi. Dernek, devletin hem çocuklar hem translar açısından yaşam hakkını güvence altına alma yükümlülüğünü yerine getirmesi gerektiğini belirtti.
"Ortak bir gerçeği yaşıyorlar!"
Fisun Kurtdişoğlu, “1954’ten bu yana her 20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Aynı gün, 1959’da yayımlanan Çocuk Hakları Bildirisi ve 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin de yıl dönümüdür. “20 Kasım aynı zamanda, nefret cinayetlerinde yaşamını yitiren transları anmak için tüm dünyada kabul edilen Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günüdür. Bu gün, yalnızca kayıplarımızı anma değil; devlete, topluma ve kurumlara ‘transların yaşam hakkını koruma’ sorumluluğunu hatırlatma günüdür. “Çocuklar ve translar farklı yaş, kimlik ve deneyimlere sahip olsalar da ortak bir gerçeği yaşıyorlar: Devlet koruması altında olması gereken kesimlerin can güvenliği bugün ciddi biçimde tehdit altındadır” dedi.
"Devletin görevi baskı kurmak değil korumaktır"
“Çocukların sevgiye, şefkate ve korunmaya herkesten fazla ihtiyacı olduğu açıktır. Çocuk; toplumun en değerli parçası ve geleceğin güvencesidir. Ancak bugün çalışmak zorunda bırakılan, iş cinayetlerinde ölen, yeterince beslenemeyen, eğitime erişemeyen, zorla evlendirilen, şiddete maruz bırakılan, suça sürüklenen ve çocuk cinayetlerinin hedefi olan milyonlarca çocuk vardır. İlkokul çağındaki çocuklara dahi uyuşturucu ulaştırılabilen bu düzeni üreten patriyarkal kapitalist sistemdir. Bu tablo yalnızca bireylerin değil, tüm insanlığın sorumluluğudur. Çocuklarına değer vermeyen toplumların geleceği karanlıktır. Aynı gün, aynı sistem transları da hedef alıyor. Bugün translar, nefret söyleminden devlet politikalarına, sağlık hizmetlerinden barınmaya kadar pek çok alanda ciddi ayrımcılık ve şiddetle karşı karşıya. Hiç kimsenin bir başkasının bedeni, kimliği veya cinsiyet ifadesi üzerinde söz hakkı olamaz. Devletin görevi bireyin bedeni, yaşamı, kimliği ve hakları üzerinde baskı kurmak değil, yaşam hakkını korumaktır” dedi.
"Yaşam hakkı dokunulmazdır"
“Transların ne zaman, hangi yaşta, hangi sağlık hizmetine erişeceğine bireyler kendileri karar verir; devlet engelleyici yasa çıkaramaz. Şiddet ve nefret tehdidi altındaki her trans bireyin can güvenliğinden devlet sorumludur. Türkiye, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi ve birçok uluslararası insan hakları belgesini imzalamış bir ülkedir. Bu sorumluluğu hatırlatıyor ve gereğinin yapılmasını talep ediyoruz. Çocuğun üstün yararı nasıl evrensel bir ilkeyse, transların yaşam hakkı da tartışmasızdır. 20 Kasım’da hem çocuklar için hem nefret suçu mağduru translar için sesleniyoruz: Yaşam hakkı dokunulmazdır. Devlet korumak zorundadır” dedi.