Turizm ve yerel yönetim camiasının yakından tanıdığı Osman Ayık aynı zamanda Türk güreşinin duayen ismi Ahmet Ayık’ın oğlu, Türk Güreş Vakfı Başkanı ve aynı zamanda eski bir güreşçi. Osman Ayık ile Türkiye'de güreş sporunun durumunu, Türk Güreş Vakfı'nın çalışmalarını, yeşil çayırlardan sporcuları minder güreşiyle uluslararası arenalara nasıl getirilibileceğini konuştuk.
Babanız, Türkiye güreş tarihinin efsane isimlerinden, olimpiyat madalyalı bir güreşçi Ahmet Ayık. Hayatı belgesel oluyormuş. Bu proje nasıl ortaya çıktı?
Güreş, Türk kültürünün önemli bir parçası, Anadolu’da yaşayan tüm halkların ortak değeridir. Öyle görmek lazım. O nedenle bu sporun devamlılığının sağlanması, gelecek kuşakların severek, isteyerek bu sporu yapması gerekiyor. Bunun için rol modellere ihtiyaç var. Ahmet Ayık, Türk sporunda önemli bir şahsiyet. Hem spor yaşantısıyla hem de aktif sporculuk sonrasında yaptıklarıyla vizyoner bir sporcu. O nedenle hayatının bilinmesi önemli.
Antalya, Kırkpınar’ın altın kemerlerini beline takan pehlivanları yetiştiren bir il. Bu gelenek nereye dayanıyor? Minder güreşi ile yağlı güreş arasında yeterli ilişki kuruldu mu sizce?
Modern güreş tarihi Türkiye’de 100 küsur yıl geriye gider. Ama Elmalı ve Kırkpınar, 600–700 yıldır devam eden organizasyonlardır. Bunun ötesinde karakucak güreşi, yağlı güreş, aba güreşi gibi geleneksel güreşler var. Modern zamanda bu güreşler mindere evrilmiş. Türkiye’yi temsil eden sporcular, uluslararası organizasyonlarda en çok madalyayı güreşte kazanmıştır. Antalya ve Akdeniz bölgesinde geleneksel anlamda yağlı güreşin bu kadar popüler olmasının birkaç nedeni var: Buradaki yerel yönetimlerin desteği, her yıl çok sayıda organizasyonun burada yapılması ve seyircisinin olması. Güreş özellikle köylerde, Akdeniz’de ve İç Anadolu’da büyük bir seyirci kitlesine sahiptir. Temaşa tarafı da son derece zengindir. Davul zurna eşliğinde yapılması, izleyiciye verilen coşku, o coşkunun çayırdaki sporculara da yansıması, maniler, müzikler, peşrevler... Tüm bunlar, geleneksel güreşi bir temaşa sporu olarak cazip hale getirir.
Oradan minder güreşine seyirci, sporcu getirilemez mi?
Geçmiş yıllarda bu böyle oluyordu. Minder güreşi yapılacak ortamlar az olduğu için olanaklar da kısıtlıydı. Anadolu’nun pek çok köyünde gençler karakucak ve yağlı güreş yaparak başlıyor, askerde keşfedilip mindere geçip uluslararası arenaya çıkıyorlardı. Babam da bu yoldan geçmiş. Askere gitmeden önce kısa bir süre İstanbul’da minder güreşi yapmış ama esas minder güreşine geçişi askerden sonra oluyor.
Güreş deyince aklımıza erkekler geliyor. Mindere kadın güreşçilerin durumu nedir?
1995–1996 yıllarında kadın güreşi başladı. Babamın federasyon başkanı olduğu dönemde başladı. Şu anda kadın sporcularımız çok önemli başarılar elde ediyor. Yakın gelecekte olimpiyat şampiyonu da çıkacaktır. Burada cinsiyet ayrımı yapmamak lazım; sporun her türlüsü, her cinsiyetten insan tarafından yapılabilir. Dede Korkut hikâyelerinde kadın ve erkeğin birlikte güreştiği bölümler vardır. Kadın güreşçiler, erkek güreşçiler kadar başarılılar.
Türk Güreş Vakfı olarak hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?
Geleneksel güreş ve minder güreşi için ayrı federasyonlar var, biz onların destekçisiyiz. Güreş Vakfı sivil bir yapıdır. Resmî kurumların yapmadığı işleri yapmaya çalışıyoruz. Bu nedenle eğitim ve güreşin sevdirilmesi için tanıtım çalışmaları yapıyoruz. Spor alanında olimpik branşlar arasında tek vakıf olma özelliğine sahibiz. Bu da güreşe nasip olmuş. Vakfın kurucularını kutlamak lazım.
Güreş Vakfı için vergi muafiyetleri gibi destekler alınmış, Ankara’da tesisleri var, belli miktarda geliri var. Bu geliri eğitim çalışmalarına yönlendirmek, yeni güreşçileri yetiştirecek antrenörlerin eğitimine katkı sağlamak ve genç sporculara destek olmak istiyoruz. Ciddi sayıda genç sporcuya maddi ve manevi destek veriyoruz. İhtiyacı olan kulüplere, emekli güreşçilere, zor durumda olan sporculara destek olmaya çalışıyoruz.
Yapmak istediğimiz şeylerden biri de bir güreş arşivi oluşturmak. Türk güreş tarihinin arşivini kurmak istiyoruz. Bunun çok gerekli olduğuna inanıyorum. Gelecek kuşakların bizi gururlandıran sporcuları unutmaması gerekiyor. Güreş Vakfı’nın hizmetleri bu doğrultuda olmalı.
Doping ve güç kazandıran yasadışı takviyelerin sporda kullanımı arttı. Güreşte de bu tür haberler alıyoruz. Bu konuda çalışmalarınız var mı?
Bahsettiğiniz tüm bu uygulamalara kesinlikle karşıyız. Güreş Vakfı bu konularda Fair Play’i son derece önemser. O nedenle biraz önce söylediğimiz eğitim çalışmalarının amacı, bilinçli sporcu yetiştirmektir. Bilinçli sporcular, dayanıklılıklarını artırmak için özel takviyelere gerek duymadan, özel antrenman programlarıyla bunu sağlayabilir. Sporcuları bilinçlendirirsek bunun önüne geçebiliriz. Bu tür takviyeler, sporcuların kariyer sürelerini kısaltıyor; sporu bıraktıklarında ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.